27 Aralık 2015 Pazar

Sebastian Fitzek - Kıymık



Merhaba :)

2015'i geride bırakmaya yaklaştığımız şu günlerde sınavlarımın da olmaması sebebiyle kitap okumaya daha çok zaman ayırabiliyorum ve bu benim için oldukça mutluluk verici :) 

Daha önce Sebastian Fitzek'in "Terapi" isimli romanını okumuş ve blogumda yorumlamıştım ("2015'te en beğendiğim kitaplar" isimli bir post hazırlayacağım haftaya. Kendisi psikolojik gerilim alanında en beğendiğim roman oldu şimdiden ipucu vermiş olayım) Terapi romanını çok beğenince yazarın Türkçeye çevrilmiş diğer kitabı olan "Kıymık"ı aldım. Fakat araya çok fazla kitap girdi ve okumayı sürekli erteledim. Ta ki bu haftasonuna kadar :)  Konumuz şu şekilde:

Marc Lucas hamile eşini trafik kazasında kaybetmiştir ve bu kazadan kendini sorumlu tutmaktadır. Bir gün bir dergide hafıza silinmesiyle ilgili bir ilan görür ve başvuruda bulunur. Kliniğe gidip gerekli evrakları doldurduktan sonra klinikten çıkar ve hayatının alt üst olduğunu fark eder. Kendini delilik ve gerçekliğin sınırlarında dolanan bir oyunun içinde bulur. 

Kitap, okuyucunun merakını uyandıracak güçlü bir içeriğe sahip. Olaylar geliştikçe aşırı meraklanıp kitabı elimden bırakamadım. Sonunu okuyup olaylar açıklığa kavuşunca ise biraz hayal kırıklığına uğradım. Sen gel soluksuz okunacak bir roman yaz sonunu da böyle yap, olacak iş mi Sebastian Fitzek? Biraz saçma buldum ne yazık ki.

Yine de sonu haricinde psikolojik gerilim türü açısından tatmin edici bir kitaptı. Her sayfada gittikçe artan tempo ve "acaba nolacak" merakı benim için kitabı başarılı kıldı. Ama bu hala göz bebeğimin "Terapi" olduğu gerçeğini değiştirmiyor :D 

Keyifli okumalar :)

20 Aralık 2015 Pazar

Amy Engel - Devrimin Kızı


Hepinize merhaba! :)

Üzülerek itiraf ediyorum ki instagram dünyasına atıldığımdan beri blogumu biraz ihmal etmeye başladım. İnstagram paylaşım açısından daha pratik ve cazip olsa da blogum ilk göz ağrım, vazgeçebileceğimi sanmıyorum. Bu yüzden de hemen "Devrimin Kızı" yorumuma başlıyorum.

"Ben Ivy westfall. Kurucunun kızı. 

Nükleer bir savaş sonrası hayatta kalan az sayıdaki insandan biriydim. 16 yaşında kendimi bir güç savaşının ortasında buldum. Annemin katilinin oğluyla evlenmeye zorlandım. Görevim o kadar da zor değildi. Devrime öncülük edebilmem için kocamı öldürüp ailemin yönetimi ele geçirmesini sağlamalıydım, o kadar… 

Ben Ivy Westfall. Artık sistemin kurbanı değilim. Görevim artık eskisinden daha zor. İnandığım şeyler uğruna, her şeyimi kaybetme pahasına savaşacağım… 

İsmim Ivy Westfall. Ben Devrimin Kızı'yım."

İlk kitabımız "Kurucunun Kızı"nda Ivy, öldürmesi gereken Bishop'a aşık olup görevini yerine getiremeyeceğini anlayınca kendini ihbar etmiş ve çitin dışına sürülmüştü. "Devrimin Kızı" da Ivy'nin dışardaki yaşamını anlatıyor.  Ivy yeni yaşamına adapte olmaya çalışırken Ash ve Caleb ile tanışıyor. Bir süre sonra ise yolları Bishop ile kesişiyor. İpucu vermemek adına nasıl anlatacağımı bilemedim ama merakınız uyandıysa okuyup neler olacağını görün derim :)

Yorumuma gelecek olursak; kitaba dahil olan Ash ve Caleb karakterlerini çok sevimli buldum. Güzel bir dostluk profili çizilmesi açısından hoş olmuş. Bunun haricinde kitap beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. İlk 100 sayfayı fazlasıyla sıkıcı buldum. Neyseki sonra Bishop romana dahil oldu fakat bu defa Ivy'nin gereksiz tripleri başladı. Bir süre nefret-sevgi ilişkisiyle kitabı okudum anlayacağınız. Sonradan olaylar gelişmeye başlayınca ilgim uyandı tabi ve kitabın geri kalanı bir solukta bitti. 

Sonuç olarak kitabı kapattığımda "Güzel bir seriydi" diyebildim :) Yazar tam tadında bırakmış bence. Okumanızı tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar.

14 Aralık 2015 Pazartesi

Ransom Rigss - Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları

Merhaba :)

Bu ayki üçüncü kitabım "Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları" oldu. Kitap için açıkçası ne diyeceğimden tam emin değilim; hem hayal kırıklığına uğradığım hem de beğendiğim bir kitaptı çünkü. 

Gizemli bir ada. Terk edilmiş bir yetimhane. Fazlasiyla tuhaf fotoğraflardan oluşan bir koleksiyon.

Yaşadığı korkunç aile trajedisi yüzünden Galler kıyılarındaki, dünyadan uzakta kalmış bir adaya yolculuk eden on altı yaşındaki Jacob, burada Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocuklar Yetimhanesi'nin yıkıntılarını keşfetmekle kalmayıp, Bayan Peregrine'in çocuklarının sadece tuhaf olmaktan çok daha fazlası olduğunun farkına varır.

Jacob'ın büyükbabası Abe, ona küçüklüğünden beri bir ada ile ilgili tuhaf hikayeler anlatmaktadır. Bu hikayelerde adada tuhaf çocuklar olduğundan, kendisinin canavarlardan kaçmak için adadan ayrıldığından bahsetmektedir. Jacob bu hikayelere inanıp inanmamak arasında bocalamaktadır. Bir gün büyükbaba Abe, gizemli bir şekilde ölür. Ölmeden önce Jacob'tan adaya gitmesini ister. Jacob bir süre bu isteğe direnir fakat sonunda büyükbabasının dileğini gerçekleştirmek için merakına da yenik düşerek adaya gider ve olaylar başlar :)

Konu anlatımını bir anda bitirmiş gibi oldum ama daha fazla olayların içine girip ipucu vermek istemedim. Sadece Jacob'ın adada umduğundan fazlasını bulacağını söyleyebilirim :)

Gelelim benim düşüncelerime... Kitap güzeldi fakat konu itibari ile "fantastik" olsa da ne yazık ki her yaş grubuna hitap edecek nitelikte değildi. Okurken zaman zaman çocuk kitabı okuyormuşum gibi hissettiğim oldu.

Kitabın kapağına, anlatımına, içerisindeki fotoğraflara ise kelimenin tam anlamıyla bayıldım! Keşke tüm kitap kapakları böyle olsa. Okurken harika bir his yaratıyor :)
Kitabın içerisindeki fotoğraflar ise romana inanılmaz güzel bir hava katmış. Olay örgüsü ile birleşince kendinizi kitapta yaratılan atmosfere yakın hissediyorsunuz.

Genel olarak beğendiğim bir kitap oldu. Keyifle okusam da dediğim gibi her yaş grubuna hitap etmeyebilir. Bu yüzden tercih sizin :)

Keyifli okumalar.

9 Aralık 2015 Çarşamba

Amy Harmon - Tersyüz



Güneşli ve güzel bir kış gününden hepinize merhaba :)

"Tersyüz" bu sene okuduğum en iyi aşk/gençlik romanıydı sanırım. Dün bitirmeme rağmen hala karakterlerle berabermişim gibi hissediyorum. Klişe bir aşk romanı olduğunu düşünüp beklentisiz başlamıştım fakat kendimi sıcacık bir romanı okurken buldum :)

"Ambrose Young okulun en çekici çocuğu ve kasabanın yıldız güreşçisiydi. Uzun boylu ve yapılı bir vücudu, omuzlarına değen saçları ve yakıcı gözleriyle aşk romanlarının kapaklarını süsleyebilecek kadar yakışıklıydı. Fern Taylor bunun farkındaydı ve Ambrose Young’a âşıktı. Belki de bu kadar yakışıklı olduğu için Fern asla onunla birlikte olabileceğini düşünmemişti. Ta ki her şey tersyüz olana ve Ambrose'un eski yakışıklılığından eser kalmayana kadar… Tersyüz, beş genç adamın küçük bir kasabadan kalkıp savaşa gidişinin ve içlerinden sadece birinin geri dönüşünün hikâyesi... Hayatı, benliği, güzelliği kaybetmenin hikayesi... Bir kızın, yıkılmış bir çocuğa ve yaralı bir savaşçının, sıradan bir kıza olan aşkının hikâyesi... Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiliğin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin’i..."

Aslında tanıtım yazısına baktığımızda aşk kitaplarının temel ünsurlarını görüyoruz: çirkin kız yakışıklı oğlan, dram içerikli olaylar... Ki başlarda kitabımız oldukça sıradan başlıyor. Ufak tefek çelimsiz Fern, lisenin en yakışıklı ve başarılı çocuğu Ambrose'ye aşık oluyor. Doğal olarak aşkına karşılık bulamıyor. Üstelik Fern'in en yakın arkadaşı Rita, Ambrose ile birlikte olmaya başlıyor. Bir süre sonra Fern, Rita yerine Ambrose'ye mektuplar yazmaya başlıyor ve foyası meydana çıkıyor. Ambrose olanları öğrendiğinde bir hayli sinirlenip Fern ile arasındaki mesafeyi biraz daha açıyor. Ambrose liseden mezun olunca askere gidiyor fakat hayatı bir anda tersyüz oluyor. Askerdeyken yaşanan bir patlama esnasında arkadaşlarını ve yüzünün güzelliğini kaybediyor. Fakat Fern, Ambrose'den vazgeçmiyor ve onun kalbini kazanmak için çabalamaya başlıyor

Konudan bahsederken birazcık ipucu verdim sanırım ama başka nasıl anlatabilirdim bilmiyorum :) Kitaptaki karakterler oldukça iyi ve gerçekçi yaratılmış, bu bir romanın sürükleyici olmasında önemli bir etken bence ve bu konuda tam puanı hak ediyor. Olay örgüsü de kimi zaman sıradanlaşsa da genel olarak oldukça keyifliydi.

Kitapta en sevdiğim karakter Fern'in kuzeni Bailey oldu. Kas distrofisi hastası olmasına rağmen hayata umutla bakan, neşe dolu, temiz kalpli bir karakter Bailey. Her insanın sahip olmak isteyeceği bir dost :)

Sonuç olarak aşk kitaplarına mesafeli olan biri olarak "Tersyüz"ü beğendim. Çok orjinal bir konusu yok belki ama çok samimi ve güzel bir anlatımı var. Tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar.

5 Aralık 2015 Cumartesi

Iain Banks - Eşekarısı Fabrikası



Merhabalar :)

Kısa bir aradan sonra şimdiye kadar okuduğum en ilginç, en gotik ve en karanlık kitap olan "Eşekarısı Fabrikası" ile sizlerleyim :) Yine kendimi kitapçılara attığım bir gün ismi ve kapağı ilgimi çekmişti. Hakkında araştırma yapınca aslında çok bilinen ünlü bir kitap olduğunu ve yeniden baskı yaptığını öğrendim. Konusu da ilginç gelince aldım, okudum. Şimdi de sizlerle düşüncelerim paylaşacağım fakat bu kitabı anlatmak gerçekten çok zor olacak çünkü alışkın olduğum bir tarz değil. Konumuz şu şekilde:

"Yüzyılın en iyi 100 romanından biri."
-The Independent

"Blyth'ı öldürdükten iki yıl sonra küçük kardeşim Paul'ü öldürdüm, ama Blyth'ın ölümü ile karşılaştırınca daha mühim, daha farklı sebeplerim vardı. Bir yıl sonra da birdenbire gelen bir istekle aynı şeyi Esmerelda için yaptım.

Şu ana kadarki skorum, üç. Yıllardır kimseyi öldürmedim, böyle bir niyetim de yok. Öyle bir dönem geldi ve geçti."

Sadece 16 yaşında olan Frank'in olağanüstü özel, aykırı dünyasına - kaldırabilecekseniz eğer - adım atın. 

Frank 16 yaşında. Garip biri. Aslına bakarsanız obsesif ve psikopat. Kendine yarattığı dünyada yaşamayı ve ona hükmetmeyi seven biri. Annesi küçükken onu terk ettiğinden babası ile yaşıyor. Bir de abisi Eric var. Kardeşleri arasında en sevdiği o ve kitap boyunca da olaylar Eric ve Frank çevresinde dönüyor. Eric yaşadığı bir olay sonucu deliriyor, hastaneye kapatılıyor fakat hastaneden kaçıyor ve sık sık Frank ile iletişime geçmeye çalışıyor. Frank bir yandan abisinin döneceği günü beklerken bir yandan da fabrikasındaki eşekarılarının fısıltılarını dinliyor.

Konu anlatımı tam olmadı gibi ama bu defalık idare edin lütfen :) Konumuz görüldüğü üzere ilginç, romandaki karakterler de doğru orantılı olarak bir o kadar ilginç. Olaylar Frank'in ağzından anlatılıyor. Bu onun psikolojisini anlamamız açısından güzel olmuş ki psikolojiye ilgi duyduğum için kitap boyunca Frank'in psikolojisi hakkında çözümlemeler yapmaya çalıştım :) 

Eşekarısı Fabrikası, bir solukta okunabilecek kitaplardan değil. Biraz sindirerek okumak gerekiyor bence. Ben sınav haftasında olmam dolayısıyla istemsiz olarak zamana yaymak zorunda kaldım fakat şimdi düşünüyorum da hızlı bir şekilde okusam bir tat alamazdım sanırım :)

Sonuç olarak kitap ilgi çekici ve farklı. Hep aynı tarz romanlardan sıkıldım, değişiklik olsun diyorsanız tavsiye edebilirim.

Keyifli okumalar.

26 Kasım 2015 Perşembe

Amy Engel - Kurucunun Kızı



Herkese merhaba :)

"Kurucunun Kızı" raflarda çok sık gördüğüm ve merak ettiğim kitaplardan biriydi. D&R'da indirimde olduğunu görünce daha fazla merakıma karşı koyamadım ve aldım. Okuduktan sonra aklımda beliren ilk düşünce "Hemen ikinci kitabı almalıyım!" oldu. Kitap hakkındaki yorumlarıma geçmeden önce konuya göz atalım:


"Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer'lar ve Westfall'lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı. 

Bu yıl benim sıram gelmişti. Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan'ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak. Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. 

Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım…"

Tanıtım yazısı içeriği net ve yeterli bir şekilde açıkladığından ipucu vermemek adına ekleme yapmayacağım :) Kitabımız "distopya" olarak nitelendirilen kitaplardan. Yaş grubu olarak genelde genç kesime hitap edeceğini düşünüyorum ki bu açıdan da "gençlik romanı" kategorisine koyabiliriz kendisini. Kitap, kalın gözükse de aslında sadece 267 sayfa. Biraz zorlasanız bir günde okunabilecek türden kitaplardan, bunda dilinin oldukça sade ve akıcı olmasının da etkisi var.

Konu olarak çok çarpıcı bir konuya sahip değil. Hatta oldukça sıradan diyebiliriz fakat karakterlerin çok iyi yansıtılmasından kaynaklı bir çekiciliğe sahip :) Özellikle Bishop beni lise yıllarıma döndürecek güçte bir karakter olmuş diyebilirim. En son twilight serisinde Edward Cullen için hayranlık beslemiştim :D Kitabın sonu, ikinci kitap için açık kapı bırakacak şekilde bitmiş.  Eğer "Kurucunun Kızı"nı ikinci kitap çıkmadan okumuş olsaydım, kitabın böyle merakta bırakacak şekilde bitmesine sinir olurdum sanırım. Neyseki ikinci kitap olan "Devrimin Kızı" çıktı. Okumak için beklemeyecek olmaktan dolayı çok mutluyum :)

Her ne kadar çok özgün bir konuya ve güçlü bir olay örgüsüne sahip olmasa da keyifle okuduğum bir kitap oldu. Distopik romanları ve hafif, akıcı bir yazım tarzını seviyor; kitap okurken kafa dağıtmak istiyorsanız bu kitap  tam size göre :) 

Keyifli okumalar

20 Kasım 2015 Cuma

Gilly Macmillan - Dokuz gün



Merhaba! :)

Son dönemde çok isteyerek ve beğenerek aldığım kitaplar tam anlamıyla iştahımı kabarttı. Sınav döneminde olmama rağmen vakit yaratıp okuyorum, hele bir de sürükleyici bir kitapsa elden bırakması zor oluyor :) Son okuduğum kitap "Dokuz Gün" de tam olarak yukarıda saydığım etkileri yarattı :)

Rachel, kocası John'dan boşanmış bekar bir annedir. Boşanmadan sonra 8 yaşındaki oğlu Ben ile yeni bir hayata başlarlar. Bir gün beraber yürüyüşe çıkarlar. Ben, parka önden gitmek ister, Rachel bir süre kararsız kalır fakat sonunda izin verir. 1-2 dakika sonra parka varıp Ben'i göremediğinde korkmaya başlar. Ben'in oyun oynadığını sanıp ortaya çıkmasını söyler ama hiçbir cevap alamaz. Rachel o an gerçeğin farkına varır: Oğlu Ben kaybolmuştur.

Kitap 2 ana karakter ağzından anlatılıyor. Biri Rachel, diğeri ise bu vakadan sorumlu dedektif Jim. Dedektif Jim'in bölümlerinde genelde psikoloğu ile diyaloglar şeklinde bir ilerleyiş var. Kitap için orta tempolu bir kitap diyebiliriz. Lakin bir noktadan sonra merakınız artmaya başlıyor, yazar hedef oklarını geç çıkardığı için romandaki heyecan dozajı biraz geç artıyor :) Şüpheli listesi ortaya çıkınca kitabı elden bırakmak zor bir hal alıyor zaten.

Kitap olay örgüsü olarak güzel. Başlarda sakin, sonradan heyecan dozu artıyor. Yazım dili olarak rahat okunabilir bir kitap lakin çevirisini çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim :) 

Bu kitapla ilgili bir diğer düşüncem de Jodi Picoult tarzında yazılmış olması.Sevdiğim yazarlardan biri olan Jodi Picoult da tıpkı bu kitapta olduğu gibi karakterlere kendilerine ait bir bölüm verir ve hikaye sırasıyla o karakterler tarafından anlatılır. Olay örgüsü haricinde roman karakterlerinin psikolojik durumlarına da yer verilir. Bu kitapta da öyle bir hava sezdim. Tanıdık bir tat ile karşılaşmak hoşuma gitti :)

Kitapla ilgili tek sevmediğim şey, her şeyin bir anda çözümlenmesi oldu. Suçlunun bulunma evresi biraz daha "kedi-fare oyunu" tarzında olabilirdi. 10 sayfa içerisinde suçlu ortaya çıktı ve olay aydınlandı. Polisiye romanlarında, okuyucunun dikkatini uyanık tutan en önemli şey suçlunun kimliğidir. Biraz daha gizemli olmasını ve çözümlenme sürecinin biraz daha uzun olmasını isterdim :)

Genel olarak beğendiğim ve keyifle okuduğum bir kitap oldu :) Çok ağır olmayan, içerisinde dram da barındıran polisiye romanlardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim.

Keyifli okumalar