26 Kasım 2015 Perşembe

Amy Engel - Kurucunun Kızı



Herkese merhaba :)

"Kurucunun Kızı" raflarda çok sık gördüğüm ve merak ettiğim kitaplardan biriydi. D&R'da indirimde olduğunu görünce daha fazla merakıma karşı koyamadım ve aldım. Okuduktan sonra aklımda beliren ilk düşünce "Hemen ikinci kitabı almalıyım!" oldu. Kitap hakkındaki yorumlarıma geçmeden önce konuya göz atalım:


"Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer'lar ve Westfall'lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı. 

Bu yıl benim sıram gelmişti. Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan'ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak. Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. 

Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım…"

Tanıtım yazısı içeriği net ve yeterli bir şekilde açıkladığından ipucu vermemek adına ekleme yapmayacağım :) Kitabımız "distopya" olarak nitelendirilen kitaplardan. Yaş grubu olarak genelde genç kesime hitap edeceğini düşünüyorum ki bu açıdan da "gençlik romanı" kategorisine koyabiliriz kendisini. Kitap, kalın gözükse de aslında sadece 267 sayfa. Biraz zorlasanız bir günde okunabilecek türden kitaplardan, bunda dilinin oldukça sade ve akıcı olmasının da etkisi var.

Konu olarak çok çarpıcı bir konuya sahip değil. Hatta oldukça sıradan diyebiliriz fakat karakterlerin çok iyi yansıtılmasından kaynaklı bir çekiciliğe sahip :) Özellikle Bishop beni lise yıllarıma döndürecek güçte bir karakter olmuş diyebilirim. En son twilight serisinde Edward Cullen için hayranlık beslemiştim :D Kitabın sonu, ikinci kitap için açık kapı bırakacak şekilde bitmiş.  Eğer "Kurucunun Kızı"nı ikinci kitap çıkmadan okumuş olsaydım, kitabın böyle merakta bırakacak şekilde bitmesine sinir olurdum sanırım. Neyseki ikinci kitap olan "Devrimin Kızı" çıktı. Okumak için beklemeyecek olmaktan dolayı çok mutluyum :)

Her ne kadar çok özgün bir konuya ve güçlü bir olay örgüsüne sahip olmasa da keyifle okuduğum bir kitap oldu. Distopik romanları ve hafif, akıcı bir yazım tarzını seviyor; kitap okurken kafa dağıtmak istiyorsanız bu kitap  tam size göre :) 

Keyifli okumalar

20 Kasım 2015 Cuma

Gilly Macmillan - Dokuz gün



Merhaba! :)

Son dönemde çok isteyerek ve beğenerek aldığım kitaplar tam anlamıyla iştahımı kabarttı. Sınav döneminde olmama rağmen vakit yaratıp okuyorum, hele bir de sürükleyici bir kitapsa elden bırakması zor oluyor :) Son okuduğum kitap "Dokuz Gün" de tam olarak yukarıda saydığım etkileri yarattı :)

Rachel, kocası John'dan boşanmış bekar bir annedir. Boşanmadan sonra 8 yaşındaki oğlu Ben ile yeni bir hayata başlarlar. Bir gün beraber yürüyüşe çıkarlar. Ben, parka önden gitmek ister, Rachel bir süre kararsız kalır fakat sonunda izin verir. 1-2 dakika sonra parka varıp Ben'i göremediğinde korkmaya başlar. Ben'in oyun oynadığını sanıp ortaya çıkmasını söyler ama hiçbir cevap alamaz. Rachel o an gerçeğin farkına varır: Oğlu Ben kaybolmuştur.

Kitap 2 ana karakter ağzından anlatılıyor. Biri Rachel, diğeri ise bu vakadan sorumlu dedektif Jim. Dedektif Jim'in bölümlerinde genelde psikoloğu ile diyaloglar şeklinde bir ilerleyiş var. Kitap için orta tempolu bir kitap diyebiliriz. Lakin bir noktadan sonra merakınız artmaya başlıyor, yazar hedef oklarını geç çıkardığı için romandaki heyecan dozajı biraz geç artıyor :) Şüpheli listesi ortaya çıkınca kitabı elden bırakmak zor bir hal alıyor zaten.

Kitap olay örgüsü olarak güzel. Başlarda sakin, sonradan heyecan dozu artıyor. Yazım dili olarak rahat okunabilir bir kitap lakin çevirisini çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim :) 

Bu kitapla ilgili bir diğer düşüncem de Jodi Picoult tarzında yazılmış olması.Sevdiğim yazarlardan biri olan Jodi Picoult da tıpkı bu kitapta olduğu gibi karakterlere kendilerine ait bir bölüm verir ve hikaye sırasıyla o karakterler tarafından anlatılır. Olay örgüsü haricinde roman karakterlerinin psikolojik durumlarına da yer verilir. Bu kitapta da öyle bir hava sezdim. Tanıdık bir tat ile karşılaşmak hoşuma gitti :)

Kitapla ilgili tek sevmediğim şey, her şeyin bir anda çözümlenmesi oldu. Suçlunun bulunma evresi biraz daha "kedi-fare oyunu" tarzında olabilirdi. 10 sayfa içerisinde suçlu ortaya çıktı ve olay aydınlandı. Polisiye romanlarında, okuyucunun dikkatini uyanık tutan en önemli şey suçlunun kimliğidir. Biraz daha gizemli olmasını ve çözümlenme sürecinin biraz daha uzun olmasını isterdim :)

Genel olarak beğendiğim ve keyifle okuduğum bir kitap oldu :) Çok ağır olmayan, içerisinde dram da barındıran polisiye romanlardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim.

Keyifli okumalar

15 Kasım 2015 Pazar

Tess Gerritsen - Yörünge



Hepinize merhaba!

Bugünkü misafirimiz soluksuz okuduğum bir Tess Gerritsen kitabı olan "Yörünge". Bildiğim kadarıyla "Yörünge" yazarın ilk kitaplarından biri fakat ülkemizde tek baskı yapıp geri planda kalmış. Neyseki Martı Yayınları tekrardan baskısını yapıp bizi bu harika kitapla buluşturdu. 

"Bu öyküde kötü adamlar yok, sadece kahramanlar var.

Kozmik tozlar, uzayın soğuk, karanlık yerlerinden gelen ele avuca sığmayan gezginler, yaklaşan biyolojik tehlikenin heyecanına karışan duygusal ilişkiler ve küçük, güzel mavi küreden çok uzakta başlayan bir gerilim… Tess Geritsen bu kez bambaşka bir yörüngede yazıyor.

Dr. Emma Watson, mesleğinde hızla yükselmiş bir araştırmacıdır ve nihayet uzun zamandır düşlediği bir deney üzerinde çalışma fırsatını yakalamıştır. Bu deney için yapacağı uzay yolculuğu artık bitmek üzere olan evliliğinden daha önemlidir. Yerçekimsiz ortamın farklı canlı türleri üzerindeki etkilerini incelemek için Uluslararası Uzay İstasyonu'na gönderilir. Ne var ki birtakım aksaklıklar olur ve işlerin kontrolden çıkmasıyla deney son derece tehlikeli bir biyolojik savaşa dönüşür. 
Emma'yı hem büyülü uzay yolculuğunda hem de dünyada zorlu bir mücadele beklemektedir."

Emma, gideceği uzay görevi için hazırlık yaparken, kendinden önceki uzay araştırmacılarından birinin eşinin ölmesiyle görevine erken başlamak zorunda kalır ve uzaydaki araştırma istasyonuna gönderilir. Her şey sorunsuz ilerlerken istasyondaki habitatta bulunan fareler ölmeye başlar. Başlangıçta bu durum çok önemsenmese de  farenin bir araştırmacıyı ısırması ve araştırmacının hastalanıp ölmesiyle uzay istasyonunda panik sinyalleri çalmaya başlar. Emma ve ekip arkadaşları kendilerini bir yaşam savaşı içinde bulurlar; artık onlar için geri sayım başlamıştır.

Öncelikle kitabı, yazarın diğer kitaplarından ayıran en belirgin özellik gerilimin bilimkurgu ile harmanlanmış olmasıydı. Konuya NASA ve elbette ki uzayın dahil edilmesi çok güzel olmuş. İlk 100 sayfası tekdüze ilerlese de olaylar gelişmeye başlayınca kitabı elimden bırakamadım, heyecandan dolayı şekilden şekile girdim. Soluksuz okudum kısmı abartı değil, gerçek sayılır yani :) Bu kitapta biraz da Robin Cook havası sezdim. Robin Cook kitaplarını okumuş olanlar, "Yörünge"yi okuduktan sonra bana hak vereceklerdir :) 

Sonuç olarak "Yörünge" her sayfasından keyif aldığım, son zamanların en beğendiğim gerilim romanı oldu. Tess Gerritsen gerilim kitaplarının kraliçesi olduğunu bir kez daha kanıtlamış bence :) Bu güzel kitabı kitaplığımın en nadide köşesine daha sonra tekrar okunmak üzere kaldırıyor ve sizlere de "Yörünge"yi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum :)

Keyifli okumalar

10 Kasım 2015 Salı

David Levithan - Her Gün



Herkese merhaba :)

İlginç ve yaratıcı bir konuya sahip bir kitapla sizlerleyim. Kitapçıda ayaküstü 5-6 sayfa okuyup konusu ilgimi çekince aldığım, "gençlik romanı" olarak nitelendirebileceğimiz bir kitap kendisi :) 
Tanıtım yazısı şu şekilde:


"Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.

Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil… gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum… Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat. Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de. Hep böyle olageldi.

A'nın arkadaşı yok. Ebeveyni yok. Ailesi yok. Mülkü yok. Evi bile yok. Çünkü her gün başka birinin bedeninde uyanıyor. Her sabah farklı bir yatak. Farklı bir oda. Farklı bir ev. Farklı bir hayat.

Rhiannon'la tanıştığı anda ona âşık olan A için, gece çöktüğünde her şey sona ermiştir. Çünkü hiçbir zaman bir insanın bedenine ikinci kez girememektedir. Ancak A, genç kızı aklından çıkaramayınca ve Rhiannon onun yaşama sebebi haline gelince her gün, farklı hayatlar yaşamış farklı bedenlerde ona geri dönmeye çalışacaktır. Bir de onu aşkına inandırmaya…"

A'nın bir cinsiyeti yok, kendine ait bir hayatı yok, tıpkı suyun bulunduğu kabın şeklini alması gibi o da misafir olduğu bedenin hayatını yaşıyor. Fakat bir gün Justin isimli birinin bedenindeyken Justin'in kız arkadaşı Rhiannon'a karşı koyamayacağı bir çekim duyuyor. Bunun her ne kadar yanlış olduğunu bilse de o günü Rhiannon ile beraber mükemmel bir şekilde geçiriyor. Ertesi gün yeni bir bedende uyandığındaysa aklında tek şey oluyor: Rhiannon. 
A, kendini karşı konulamaz hislerin içinde buluyor ve misafir olduğu bedenleri aşkın peşinde sürüklemeye başlıyor.

Güzel bir hayal gücü örneği olan romanımız aynı zamanda kolayca ve akıcı okunmasını sağlayan yalın bir dile de sahip. Kitapta A'nın duygu ve düşüncelerine bolca yer verilmiş. Okurken beni rahatsız edecek, "şurası olmamış" diyebileceğim hiçbir yer olmadı. Kitabın sonu hariç :) Böyle bir kitaba bu kadar basit ve hızlı bir son bana yoğun bir hayal kırıklığı yaşattı. Son sayfayı okuduktan sonra "Nasıl yani, bitti mi şimdi?" diye düşündüm. Keşke daha özenli ve güzel bir son yazılsaymış :)

Sonunu beğenmesem de genel olarak keyifle okuduğum bir roman oldu. Hafif, kolay okunan gençlik romanlarından hoşlananlara gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.

Keyifli okumalar :)

6 Kasım 2015 Cuma

Sinan Akyüz - İncir Kuşları



Merhaba :)

Yine bir değişiklik yaparak her zamanki gerilim/polisiye tarzından aşk/dram içeriğine yöneldim.  Bu konudaki şanslı kitabımız da ablamın tavsiyesi üzerine "İncir Kuşları" oldu. 

"Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp'tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada'ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise "Kalbimde iki kişiye yer yok" cevabını almıştı. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992'yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu... Sonra da kader onu bir zamanlar 'hayır' dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış "Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?" demişti. Modern zamanlarda Avrupa'da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları... Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır..."

Suada güzelliği ve yeteneğiyle dikkat çeken bir konservatuar öğrencisidir. Bir gün ders aldığı profesörün oğlu Tarık ile karşılaşır ve birbirlerine ilk görüşte aşık olurlar. Fakat Suada'yı seven ve aşkına karşılık bekleyen biri daha vardır: Vukadin. Suada Vukadin'i reddeder ve Vukadin bunun üzerine okuldan ayrılır. Bir süre sonra savaş başlar. Suada esir kampına düşer. Esir kampında ise onu bir sürpriz beklemektedir: Reddettiği aşığı Vukadin'e esir düşmüştür. Suada kendini acı ve elem dolu günlerin içerisinde bulur.

Kitabımızın konusu genel olarak böyle. Kitabın tanıtım yazısında olayların gerçek bir hikayeye dayandığı yazıyor. Bunu aklınızın bir köşesinde tutarak kitabı okuduğunuzda gerçekten etkileniyorsunuz. Esir kampında yüzlerce erkeğin tecavüzüne uğrayan kadınlar, acımasızca öldürülen insanlar, savaş gerçeği yüreğinizde ince bir sızı oluşturuyor.

Kitabı genel olarak sevdim fakat özellikle Suada ve Tarık'ın aşkının yer aldığı kısımlar biraz ağdalı dil ile yazılmıştı. Aşk kitaplarına ısınamama nedenlerimden biri de gereksizce kullanılan ağdalı dil sanırım :) 
Benim için ortalama bir kitap oldu. Tavsiye eder miyim? Tarihi aşk romanı sevenlere evet :)

Keyifli okumalar