30 Eylül 2015 Çarşamba

Lori Schiller - Sessiz Oda



Hepinize merhaba :)
Bugün sizlere bahsedeceğim kitabı geçen sene fuardan almıştım. Yani okunmak için uzun süredir bekleyen bir kitaptı, hangi kitabı okusam diye kitaplığıma bakarken gözüme çarptı ve nihayet okuma imkanı buldum. Kitabımız "Sessiz Oda". Tanıtım yazısı şu şekilde:

"Burası tam olarak yeterli değil. Koltuktan uçamadım," dedi. Etrafına bakındı. " Eğer beni pencereye götürebilirsen sana uçabildiğimi gösterebilirim."
Buna inanıyordu. Bu konuda hiç bir şüphe yoktu, bunu gerçekten yapabildiğini sanıyordu. Eğer onu pencereye götürürsek elleri havada iki tarafına açılmış olarak yere çakılacaktı. 
Ne diyeceğimizi bilemiyorduk, biz de konuyu değiştirdik ve sonra hastaneden ayrıldık. Ayrılırken sesi kulaklarımda çınlıyordu: "Uçabiliyorum baba, uçabiliyorum."
***
On yedi yaşındaki Lori Schiller birbirine bağlı zengin bir ailenin tek kızıydı. Altı yıl sonra ilk intihar girişiminde bulundu ve New York şehrinde kafasında ona eziyet eden sesler ve üzerinde yırtık pırtık kıyafetleriyle sokaklarda dolaştı. Lori Schiller artık bütünüyle olgunluğa ulaşmış bir şizofreni hastalığının tam ortasındaydı. Defalarca hastaneye yattı, rehabilitasyon merkezlerine sığındı, durumu kötüleşti, daha fazla intihar teşebbüsünde bulundu ve yorucu olan mutlak bir çaresizliğin içinde yaşadı. Ama kurtuldu. 
Şimdi bu kişisel yaşam öyküsünde Lori bizi, kendine ait saklı dünyasından içeri alıyor, onu iyileştiren doktorları ve hastalığı süresince acı çeken ailesini de yanına alarak bu hastalıktan nasıl kurtulduğunu anlatıyor. Sürükleyici, yürek parçalayıcı ama kesinlikle yüceltici bir hikâye… 
SESSİZ ODA akıl hastalığının yarattığı yıkıcı etkilere, sabrın ve cesaretin gücüne şahitlik eden mükemmel bir klasik."
                                                             
Lori tam da annesiyle babasının istediği gibi mükemmel bir genç kızdır. Okulda başarılı, sosyal yaşantısında  ilgi çeken aktif biridir. Yaz kampına gittiği sırada ilk kez "Sesler" ile tanışır. Başta bu durumu idare edebilen Lori bir süre sonra "Sesler"i çevresinden saklamakta ve günlük yaşamına devam etmekte zorlanır ve şizofreninin derin kuyusuna doğru düşmeye başlar. Defalarca intihar girişiminde bulunup hastaneye yatırılır ve şizofreni ile olan zor savaşına başlar.

Psikolojiye ilgi duyan biri olarak kitap çok hoşuma gitti. Hem yaşanmış, gerçek bir olay olması hem de bunu yaşayan kişinin kaleminden anlatılması kitabı çok etkileyici kılmış bence. Oldukça basit ve sade bir üslup kullanılmış. Çok rahat okunabilen bir kitap bu açıdan. Kitap boyunca Lori'ye ve ailesine karşı empati kurmaktan kendimi alamadım. Şizofreninin hem yaşayan için hem de çevresindeki insanlar için ne kadar zor bir psikolojik rahatsızlık olduğu gözler önüne serilmiş.

Şayet psikolojiye ve yaşanmış hikayelere ilgi duyuyorsanız, "sessiz oda" severek okuyacağınız ve etkileneceğiniz bir kitap olacaktır :)

Keyifli okumalar

23 Eylül 2015 Çarşamba

Gabrielle Zevin - Huysuz Kitapçı Fikry'nin İnanılmaz Hikayesi



Hepinize merhaba! :)

Bugün sizlere isminin hakkını veremeyen fakat yine de keyifle okunabilen bir kitaptan bahsedeceğim "Huysuz Kitapçı Fikry'nin İnanılmaz Hikayesi". Bu kitabı instagramda takip ettiğim bir bloggerın çok beğenmesi sebebiyle merak edip okunacak kitaplar listeme eklemiştim. Bir kitap sitesi indirimi sayesinde de uygun fiyata bulunca alıp okudum. Kitabımızın tanıtım yazısı şu şekilde:

"Karısı Nic'i trafik kazasında kaybetmiş, küçük bir adada sakin bir kitabevi işleten, tekdüze bir hayata sıkışmış bir adamdı A.J. Fikry. Hayatına anlam katan tek şey kitaplarıydı. Ta ki bir gün, sahip olduğu kitabevine küçük bir kız çocuğu bırakılana kadar… 

Maya, gözlerinden zekâ fışkıran sevimli bir kız çocuğu. A.J.'nin hayatına girdiği günden itibaren onu neredeyse bambaşka bir adama dönüştüren bir sihirbaz. A.J., Maya ile birlikte yeniden sevmeye başlıyor; sevilmeyi, gülmeyi, bir başkası için üzülmeyi, ilişkiler için çaba sarf etmeyi yeniden öğreniyor." 

Kitabın tanıtım yazısı kitap konusu hakkında yeterli bilgi içeriyor, kitabın keyfini kaçırmamak için daha fazla detay veremiyorum :) kitap hakkındaki yorumlarıma gelecek olursak, kitabın ismine baktığınızda "vauvv acaba bu kadar inanılmaz nasıl bir hikaye olabilir" diye düşünüp merakla kitaba başlıyorsunuz. Fakat sayfaları çevirip gayet sıradan bir roman okuduğunuzu fark edince ufak bir hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Kitap kötü mü? Hayır değil, hatta ben keyifli buldum. Fakat kitap ismini ve içeriği bağdaştıramadım.

Kitap hakkındaki bir diğer olumsuz eleştirim de karakterlerin hiçbirinin belirtildikleri yaşa uygun davranmamaları. Garip bir eleştiri oldu farkındayım ama tam da söylediğim gibi :) Mesela romanımızın baş karakteri A.J Fikry aslında 40lı yaşlarında biri fakat yazar öyle bir tasvir etmiş ki ben 60lı yaşlarında huysuz bir ihtiyar olarak hayal ettim. Diğer karakterimiz Maya 2 yaşında fakat o da olduğu yaştan büyük davranışlar sergiliyor. Yazar özellikle mi bunu tercih etti bilemiyorum ama bu kitap boyunca dikkatimi çeken ve çok da hoşuma gitmeyen bir detay oldu.

Bu kadar olumsuz eleştiriden sonra bir de hoşuma giden bir detaydan bahsedeyim :) Kitabın sonunda Fikry'nin Maya için hazırladığı bir okuma listesi yer alıyor. Bu benim çok hoşuma gitti açıkçası, hatta bir kaç tane ilgimi çeken kitap da oldu. Güzel düşünülmüş bir ayrıntı olmuş bence.

Sonuç olarak, konu itibari ile sıradan bir kitap. Fakat bir şekilde kendini okutuyor. Benim için orta seviyede bir kitap oldu. Okuyup okumamak konusunda tercih sizin :)

Keyifli okumalar.

16 Eylül 2015 Çarşamba

Andy Weir - Marslı



Merhaba!

Bugün sizlere bu yaz okuduğum en güzel kitabı tanıtacağım: "Marslı". İlk defa bir kitabı anlatırken heyecanlanıyorum sanırım ama elimde değil muhteşem bir romandı :)  Hemen  konuya geçiyorum.

6 kişilik bir ekip NASA görevini gerçekleştirmek için Mars'a doğru yola çıkarlar, her şey sorunsuz bir şekilde ilerlemektedir. Ta ki Mars'ta şiddetli bir fırtına çıkana kadar. Fırtına görevi tehlikeye atacak şiddete gelince mürettebat Mars'ı terk etmeye karar verir. Tam o sırada fırtına esnasında kopan bir anten Mark Watney'e denk gelir. Özellikle komutan Lewis, Mark'ı bulma konusunda çabalar fakat Mark'ın monitöründen gelen bilgiler onun öldüğü yönündedir. Mürettebatın kalanını da tehlikeye atmamak için Marstan ayrılmak zorunda kalırlar. Lakin arkalarında bıraktıkları biri vardır: Mark Watney! Bir süre yaşamsal verileri kaybedilmiş olsa da Mark hayatta ve Marsta yapayalnızdır. Bir sonraki Mars projesinin gerçekleşmesine 4 yıl vardır ve Mark bu 4 yıl boyunca Marsta yaşamaya mahkumdur, tabi hayatta kalabilirse.

Kitabı okurken sık sık keşke herkesin hayatında bir Mark Watney olsa diye düşündüm. Zira karakterimiz aşırı zeki olmasının yanında bir hayli eğlenceli bir karaktere de sahip :) Bu yüzden kitabı okurken oldukça eğlendim. Kitabın geneline baktığımızda biraz fizik, kimya konularında bilgi birikimi isteyen bir kitap olduğunu görüyoruz. Benim bu konuda bir temelim olmadığından bazı teknik kısımları anlamakta bir hayli zorlandım. Yazar her ne kadar açıklayıcı bir anlatım kullanıp basit bir şekilde aktarmaya çalışsa da kimi yerlerde tıkandım diyebilirim fakat bu, kitabın akışından bi şey eksiltmedi :) 

İnsan konuyu okuyunca, bir insan tek başına Marsta yıllarca nasıl hayatta kalabilir ki diye düşünmüyor değil.  Her şeyden önce karakterimiz Mark bir botanist ve mühendis. Marsta bulunduğu süreçte bu onun fazlasıyla işine yarıyor. Hatta size şöyle söyleyeyim adam Marsta patates yetiştiriyor! :) Ayrıca yaşamının devamlılığı için  gerekecek bir çok şey mevcut: HAB adını verdikleri bir yaşama alanı, oksijen, su arıtıcısı, yiyecek besinleri vs. Karakterimiz de bir çok faktörü birleştirerek kitap boyunca hayatta kalmak için çabalıyor.

Okurken çok keyif aldığım enfes bir bilimkurgu romanıydı :) Ekim ayında vizyona girecek filmini merakla bekliyorum. Sanırım sinemaya ilk gidenlerden biri olacağım. Özellikle bilimkurgu sevenlere şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitap :) Kitabı okurken sık sık keşke herkesin hayatında bir Mark Watney olsa diye düşündüm. Zira karakterimiz aşırı zeki olmasının yanında bir hayli eğlenceli bir karaktere de sahip :) Bu yüzden kitabı okurken oldukça eğlendim. Kitabın geneline baktığımızda biraz fizik, kimya konularında bilgi birikimi isteyen bir kitap olduğunu görüyoruz. Benim bu konuda bir temelim olmadığından bazı teknik kısımları anlamakta bir hayli zorlandım. Yazar her ne kadar açıklayıcı bir anlatım kullanıp basit bir şekilde aktarmaya çalışsa da kimi yerlerde tıkandım diyebilirim fakat bu, kitabın akışından bi şey eksiltmedi :) 

İnsan konuyu okuyunca, bir insan tek başına Marsta yıllarca nasıl hayatta kalabilir ki diye düşünmüyor değil.  Her şeyden önce karakterimiz Mark bir botanist ve mühendis. Marsta bulunduğu süreçte bu onun fazlasıyla işine yarıyor. Hatta size şöyle söyleyeyim adam Marsta patates yetiştiriyor! :) Ayrıca yaşamının devamlılığı için  gerekecek bir çok şey mevcut: HAB adını verdikleri bir yaşama alanı, oksijen, su arıtıcısı, yiyecek besinleri vs. Karakterimiz de bir çok faktörü birleştirerek kitap boyunca hayatta kalmak için çabalıyor.

Okurken çok keyif aldığım enfes bir bilimkurgu romanıydı :) Ekim ayında vizyona girecek filmini merakla bekliyorum. Sanırım sinemaya ilk gidenlerden biri olacağım. Özellikle bilimkurgu sevenlere şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitap :)

Keyifli okumalar.




12 Eylül 2015 Cumartesi

Becca Fitzpatrick - Fısıltı ( Hush Hush #1 )



Merhaba! :)

Yıllardır adını ve hakkındaki beğenileri duyduğum fakat bir türlü okumaya fırsat bulamadığım bir seriye başladım: "Hush Hush". Şimdilik elimde ilk 2 kitabı var, bugün sizlere anlatacağım serinin ilk kitabı olan "Fısıltı".
Kitabımızın tanıtım yazısı şu şekilde:

"Kovulmuş bir meleğe âşık olmak...

"Bütün sınıf arkadaşlarımın isimlerini biliyordum... Biri hariç. Yeni öğrenci... Arkamdaki sırada, serinkanlı siyah gözleri karşıya sabitlenmiş bir hâlde kaykılmış oturuyordu...

Siyah gözleri beni âdeta delip geçiyordu. Dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. Kalbim bir an tekler gibi oldu ve o bir anlık duraksamada, kasvetli bir karanlık duygusunun bir gölge gibi üzerime örtüldüğünü hissettim. Bu duygunun kaybolması sadece bir an sürdü, ama ben hâlâ ona bakıyordum. Gülümsemesi dostça değildi, bela kelimesini heceleyen bir gülümsemeydi. Ve vaat doluydu."

Nora bir süre önce babasını kaybetmiş, annesiyle yaşayan bir lise öğrencisidir. Bir gün biyoloji dersinde sınıfın esrarengiz çocuğu Patch ile eşleşir. Patch ile aralarında karşı konulmaz bir çekim vardır. Nora, Patch'in tavırları sebebiyle ders hocasından defalarca partnerini değiştirmesini istese de teklifi her zaman reddedilir. Zaman geçtikçe Nora, Patch ile istemeden yakınlaşmaya başlar. Bu ona hem çekici hem ürkütücü gelmektedir. Çünkü Patch'in açıklayamadığı karanlık bir tarafı olduğuna inanmaktadır ve bu karanlık tarafı ne olursa olsun ortaya çıkaracaktır.

Öncelikle okuduğum ilk "melek" içerikli kitaptı. Araştırma yaptığımda bu tarzda yazılmış bir çok kitap olduğunu gördüm. Neredeyse bir kitap türü haline gelmiş diyebilirim. Beğendin mi derseniz kesinlikle evet derim fakat anlatım ve romandaki karakterler itibariyle biraz daha genç grubuna hitap eden bir kitap. 15-20 yaş grubu aralığındakilerin bayıla bayıla okuduğuna eminim :)

Kitabı okurken bir hayli eğlendim. Yazarın samimi üslubu hoşuma gitti. Özellikle Nora'nın yakın arkadaşı Vee'ye bayıldım ( keşke başka bir isim konulsaymış, itiraf ediyorum ilk okuyuşumda bir isim olduğunu anlamayıp bağlaç olan "ve" sanıp o şekilde okudum :/ ). Tabiki esas oğlanımız Patch mükemmel şekilde tasvir edilmiş, tam hayalleri süsleyecek erkek: Gizemli, çekici ve aşkı için her şeyi göze alan :)

Su gibi akan, benim için "çerezlik" tabir ettiğim kitaplardan biriydi. Keyifli bir anlatımı ve ilk defa okuduğum bir tür olduğu için hoşuma giden bir konusu var. Bu kitabı ilk çıktığı zamanlarda yani bir 5 sene önce okusaydım yaş itibariyle kitabın sıkı bir hayranı olurdum sanırım :) Serinin devamında ne olacak merak ediyorum.

Keyifli okumalar.

8 Eylül 2015 Salı

Kürşat Başar - Başucumda Müzik



Hepinize merhaba! :)

Katilli cinayetli, gerilimli, heyecan dozajı yüksek kitap tutkuma biraz ara verip aşk kitabı okuyayım diye heves ederek başladığım ve biraz zorlanarak bitirdiğim bir kitap ile sizlerleyim: "Başucumda Müzik"

Yazarımız bir erkek fakat kitabımızın kahramanı bir kadın. Başka bir cinsiyete bürünüp hikayeyi o kişinin gözünden anlatmak oldukça zor bence. Zira erkeklerin kadınları anlayamadığı düşüncesi vardır hep :) Fakat Kürşat Başar bu konuda başarılı olmuş diyebilirim. Bir kadının ruhunun derinlerinde yaşadığı girdapları, sevgiyi, tutkuyu, ikilemleri oldukça başarılı şekilde anlatmış.

"Eğer, hayatımızın bir an’ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken.. Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün.. Herkes âşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan âşıksın."

Baş karakterimiz deli dolu, ele avuca sığmayan biri. Henüz küçük bir çocukken sokakta bisiklet sürdüğü bir sırada abisine ve onun arkadaşına denk geliyor. Abisi onu, o zamanlarda kadınların gözdesi olan Fuat ile tanıştırıyor. Eve gittiğinde çocukça bir merakla Fuat'ı düşünüyor, kaderin onları ileride bir araya getireceğini bilmeden... Ve aradan yıllar geçiyor. Kızımız büyüyor; görücü gelecek yaşa geliyor. Kendisine görücü gelen hariciyeci Turgut ile evlenmeye karar verip Amerika'ya yerleşiyor. Bir balo gecesinde Fuat ile tanışıyor, çocukken karşılaştığı o adamla. O gece, o balo salonunda yasak aşklarının temeli atılıyor. Bir oyun olarak gördüğü ve ipleri elinde bulundurduğunu sandığı bu ilişki bir süre sonra çığrından çıkıyor ve olaylar gelişiyor.

Konu hakkında söyleyebileceklerim bu kadar. Sanırım yazdığım en kötü konu anlatımı bu oldu ama idare edin lütfen :)

Yorumlarıma gelecek olursak kitapla ilgili ilk söyleyebileceğim şey, derinliği fazla olan bir kitap olduğu. Hani şu cümlelerinden etkilenip satır altlarını çizeceğiniz kitaplar vardır ya tam da o kitaplardan biri. Etkileyici cümlelerle bezeli bir kitap olsa da ne yazık ki ben de istediğim etkiyi yaratamadı. Yazar sanki denemeleriyle bir olay örgüsünü birleştirip bu kitabı çıkarmış gibi hissettim hep okurken. Çünkü romanda olay örgüsünden çok betimlemeler, düşünsel analizler dikkat çekiyor. Bu da beni zaman zaman kitaptan kopardı açıkçası. Kimi yerlerde de sıkıldığımı itiraf etmeliyim çünkü romanlarda betimlemelerin fazlasından pek hoşlanmıyorum.

Kitabı bitirdikten sonra hakkında biraz araştırma yaptım ve romanın gerçek bir olaydan esinlendiğini öğrendim. Fatin Rüştü Zorlu ve Vesamet Kutlu'nun aşkından izler taşıyormuş bu kitap. Aynı zamanda bir dönem kitabı bu, 1950li yılları anlatıyor.

Benim için orta karar bir kitap oldu. Bazen okuduğum cümlelerden büyük keyif alsam da kitabın gereksiz uzun oluşu, bazı yerlerde aşırı uzun analizler ve betimlemeler olumsuz etki yarattı. Yoğunlaştırılmış aşk romanlarını sevenlerin hoşuna gidecek bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Keyifli okumalar :)