30 Mart 2015 Pazartesi

James Dashner - Labirent: Ölümcül Kaçış



Labirent: ölümcül kaçış, önce filmini izleyip merakımın uyanması üzerine okuduğum bir kitap. Film hoşuma gidince kitap serisini okuyup en azından nolacağına dair merakımı dindirmek istedim ve ilk kitap olan "Labirent: Ölümcül Kaçış'"tan başladım . Arka kapak şu şekilde:

Thomas bir asansörde uyandığında hatırlayabildiği tek şey ismidir. Ailesini, evini veya oraya nasıl geldiğini anımsamamaktadır. Zihni bomboştur. Asansörün kapıları açıldığında Thomas kendini Kayran isimli, devasa taş duvarlarla çevrili geniş bir alanda ve burada yaşayan çocukların arasında bulur. Tıpkı Thomas gibi Kayranlılar da oraya neden ve nasıl geldiklerini bilmemektedir. Tek bildikleri çevrelerini saran labirente çıkan taş kapıların her sabah açılıp her akşam kapandığı ve her otuz günde bir aralarına yeni bir çocuk katıldığıdır. Kimse Kayran'da kalmak istemese de kurtulmak imkânsız görünmektedir. Yine de Thomas'ın içinde bir his, çıkış yolu bulabileceğini söylemektedir. Ama bunun için zihninin derinlerinde yatan sırları açığa çıkararak labirentin gizemini çözmesi gerekecektir.

İpucu vermemek adına içerikten fazla bahsedemiyorum. Kitabı tanıtmak için arka kapak yazısı yeterli olmuş zaten. Üslup sade ve akıcı. Bu,özellikle hitap edilen yaş grubu dikkate alındığında okumayı kolaylaştıran bir etmen olmuş. Yaratılan distopik dünya hoş fakat biraz daha derin olmasını isterdim. Çok yüzeysel geldi her şey.  

Kitabı sevmedim diyemem sevdim fakat ne yazık ki her yaş grubuna hitap edecek bir eser değil. Bazı fantastik kitaplar vardır, 15 yaşında insan da okur 30 yaşında insan da. Ve her ikisi de o kitaptan zevk alır. Ama bu öyle bir kitap değil. Yetişkinlerin dikkatini çekebilecek, akılda kalacak kadar etkileyici değil. Benim için "çerezlik" diye tabir edilen bir kitap oldu. İkincisini alır mıyım emin değilim. Devamını merak etsem de olay beni çok içine çekmedi. Sanırım film serisinden ilerlemeyi tercih edeceğim.

Hepinize keyifli günler :)

19 Mart 2015 Perşembe

Jennifer Mcmahon - Söylemeyeceğine Söz Ver



Son okuduğum kitap "Söylemeyeceğine Söz Ver" çok merak edip aldığım bir kitaptı. Gerek kitap satış sitelerinde okuduğum yorumlar gerekse bloglardaki olumlu yorumlar beni bu kitabı okumaya itti. Ama ne yazık ki hayal kırıklığı yaşadım. Kitabın arka kapağı şu şekilde:



"Kırk bir yaşındaki okul hemşiresi, Alzheimer hastası olan annesi ile ilgilenmek için kırsaldaki evine dönmüştür. Geldiği ilk gece bir cinayet olur ve küçük bir kız öldürülür. Bu olay, kadının çocukluğunda yaşanan bir başka cinayete esrarengiz biçimde benzemektedir. Sınıf arkadaşları tarafından "Patates Kız" denilerek alay edip dışlanan yoksul arkadaşı Del de otuz yıl önce aynı şekilde öldürülmüştür. Del'in katili asla bulunamamış, o günden sonra küçük kız, hayalet hikâyeleri ve efsanelerde ölümsüzleşmiştir. Şimdi, yeni cinayetin soruşturması kahramanımızı karşı konulamaz bir şekilde içine çekerken, geçmişi ve geleceği korkunç, beklenmedik bir şekilde bir araya geliyor. Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değil… Ve gençliğinin hayaletleri unutulmaktan çok uzak.


Patates kız yani Del ile Kate arasında bir arkadaşlık gelişir. Bu arkadaşlık Kate için herkesten gizlediği bir arkadaşlıktır. Bir süre sonra Del öldürülür. Yıllar sonra Kate annesi hastalandığı için New Hope'a geri döner. Kate'in New Hope'a döndüğü gece bir cinayet işlenir ve bu cinayet Patates Kız cinayeti ile benzerlik göstermektedir. Kate'in yaşadığı garip olaylar Del'in hayaletinin peşine düşmesine ve yıllar önceki bu cinayeti aydınlatmasına sebep olur.



Olay akışı bana göre fazlasıyla yavaştı. Anlatımı yalın olmasına rağmen biraz sıkıcı buldum. Kitabı yarıladığımda halen kayda değer bir gelişme olmamıştı. Yazar polisiye bir roman yazmayı denemiş fakat araya sıkıştırdığı bir kaç ayrıntı ile hikayenin gerçekçiliğini bozmuş. Bu da beni hikayenin dışında tutan bir faktör oldu. Bu kitap için  zaman kaybı diyemem. Ama çok keyifle okuduğum bir kitap da değildi:) okumak isterseniz tercih sizin.



Keyifli okumalar :)

5 Mart 2015 Perşembe

Stephen King - Mahşer



Ufak bir aradan sonra yine Stephen'ımın kitaplarına geri döndüm. Bu çok meşhur fakat okumadığım kitabı derslerim yoğunlaşmadan okuyayım dedim. Okuyup bitirdim ve hemen yorumlarımı paylaşıyorum.

Stephen King kitaplarında genelde arka kapakta pek açıklama olmuyor bu yüzden konuyu ben size özet geçiyorum :)

Kaptan Trips adı verilen ve bağışıklığı olmayan çoğu insanı ölüme sürükleyen bir salgın hastalık sonrası hayatta kalan insanlar rüyalar aracılığıyla belirli noktalarda birleşir. Birleştikleri nokta iyi ve kötünün noktasıdır. Bir kısım insan Randall Flagg çevresinde toplanırken bir grup insan Abigail ana çevresinde toplanır. Birbirlerine tehdit oluşturan bu iki grup arasında bir savaş başlayacaktır.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ben kitabın tam versiyonunu değil, kısaltılmış versiyonunu okudum. Ama buna rağmen başlarda feci derecede sıkıldım. Bunun sebebi ise kitapta çok fazla karakter olması. İlk 150 sayfa sadece karakter tanıtımlarıyla geçiyor diyebilirim. Kitabı okumaya 2 gün ara verdiğimde kim kimdi unutup baş sayfaları karıştırmak zorunda kaldım. Fakat karakter tanıtımları bitince kitap oldukça keyifli bir hal alıyor. Zaten bir süre sonra nolacak diye merak edip kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Kısaltılmış versiyonunu okumamdan ötürü belki de bazı noktaların havada kaldığını düşünüyorum. Buna rağmen oldukça güzel bir kitap. "Mahşer" de Stephen King koleksiyonum arasında yerini buldu :) 

Keyifli okumalar

1 Mart 2015 Pazar

Jan Philipp Sendker - Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler


    




Tam bir gerilim/polisiye tutkunu olsam da arada çizgimin dışına çıkıp bugün sizlere bahsedeceğim tarzda olan dram/aşk konulu kitapları da okumayı seviyorum. "Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler"  masal tadında, sıcacık bir hikaye anlatıyor bize.

Tin win, gözlerine kapanan perde ile hayatı karanlığa gömülen bir çocuktur. Manastırdaki bilge U Bay sayesinde karanlıkta yaşamaya alışır. Ta ki Mi Mi ile tanışıp dünyası aydınlanana kadar. Mi mi de fiziksel bir engele sahiptir. Fakat Tin Win ve Mi Mi aralarındaki güçlü bağ sayesinde birbirlerinin eksik yanlarını tamamlarlar. Bir gün Tin Win'in amcasının Tin Win ile iletişim kurup ona sahip çıkması sonucu yolları ayrılır.

Kitabın başlarında hafif sıkılsam da okumaya devam ettikçe merakım uyandı. Yazar oldukça sade bir üslup kullanmış, aynı zamanda hikayenin geçtiği yerin kültüründen motiflerle kitabı süslemiş. Bu da kitabı daha güzel hale getirmiş. Güzel, masalsı, akıcı bir kitap. İçinde biraz dram biraz aşk olan bir kitap istiyorsanız, bu kitabı okumalısınız.

Keyifli okumalar.