30 Nisan 2015 Perşembe

Christina Baker Kline - Öksüzler Treni



Uzun bir aradan sonra nihayet bir kitabı okuyup bitirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Staj, okul projem, sınavlar derken yoğun bir ay geçirdim. Kitap almaya devam etmeme rağmen ne yazık ki okumak için yeterli zamanı yaratamadım :) Bugün size bahsedeceğim kitap son aldığım kitaplardan biri. Hafif ve fazla ağır olmayan bir kitap okumayı istediğim için bunu tercih ettim. Kitabı bitirdiğimde de tercihimde yanılmadığımı anladım.

Gelelim kitabımızın konusuna. Öncelikle arka kapağa göz atacak olursak:

Bazen içinizdeki çocuk geçmişinizde hapsolur ve siz o çocuğu kurtarmak için tüm umutlara sımsıkı sarılırsınız…

Binlerce çocuk düşünün, ya ailesini hiç tanımamış ya da ailesini kaybetmiş. Kimsesiz çocukları düşünün, gülen gözleriyle size bakan. Tek istedikleri sıcak bir yuvayken, tek umutları ise onları bilinmeyen geleceklerine taşıyan Öksüzler Treni'dir.

1929 yılı Amerika'sında Vivian Daly de o trende yolculuk eden çocuklardan sadece biridir. Küçük yaşta hayatın zorluklarıyla karşılaşan Vivian, bir şekilde kaderine yön vermek zorundadır. Bunu gerçekleştirme gücünü de ona nereden geldiğini hatırlatan aile yadigârı kolyesinde bulacaktır…

On yedi yaşındaki Molly Ayer, son şansını da tüketmek üzere olduğunun farkındadır. Ona bakmakla yükümlü olan aileyle arası iyice açılan Molly'nin tek şansı, kamu hizmeti adına doksan bir yaşındaki yaşlı bir kadının çatı katını temizlemeye bağlıdır. Molly bu işi gönülsüzce yapacak olsa da aslında o yaşlı kadınla ne kadar çok ortak yönleri olduğunu yaşayarak öğrenecek ve geçmişte hapsolan ruhlarını özgür bırakma yollarını onunla birlikte keşfedecektir.

Öksüzler Treni ikinci şansları, beklenmedik dostlukları ve bizi kim olduğumuzu keşfetmekten alıkoyan sırları barındıran muhteşem bir roman.


Molly, yaşadıklarının etkisiyle asi bir genç kızdır. Son koruyucu ailesi ile arasında sorunlar vardır. Bir gün kütüphaneden bir kitap çalması sonucu kamu cezasına çarptırılır. Erkek arkadaşı Jack'in önerisiyle  91 yaşındaki Vivian Daly'nin anılarla dolu tavan arasını temizleyip düzenlemeye başlar. Açılan her sandıkla beraber Molly, Vivian ile bir çok ortak noktasının olduğunu fark eder: Vivian da onun gibi kimsesizdir.

Kitaba başlarken çok fazla beklentim yoktu. Ara vererek okumama rağmen karakter sayısının makul olması dolayısıyla herhangi bir sorun yaşamadım ve çok rahat bir şekilde kaldığım yerden devam edebildim. Günümüz ve geçmiş şeklinde ilerleyen her kitapta olduğu gibi bu kitapta da beni en çok geçmiş kısmı, yani Vivian'ın yaşadıklarını anlattığı kısım içine çekti. Kitabın sevmediğim tek kısmı sonlara doğru çok fazla klişeleşmesi oldu. Konu güzel olmasına rağmen istediğim o duygu yoğunluğunu yakalayamadım. Bu yüzden sevip sevmediğime karar veremediğim bir kitap oldu.

Keyifli okumalar :)

9 Nisan 2015 Perşembe

Linwood Barclay - Vedaya Zaman Yok



Ablam sayesinde keşfedip okuduğum ve beğendiğim bir kitabı yorumlayacağım bugün: Vedaya Zaman Yok.
Aslına bakarsanız kitabın konusu bir hayli ilginç. Arka kapağı şu şekilde:

Arkasında iz bırakmayan bir kayıptı o.
Şimdiye kadar... Evde çıt çıkmıyordu. Ne işe gitmeye hazırlanan annesiyle babasının seslerini duyuyordu, ne de okula geç kalan erkek kardeşinin gürültüsünü. Acaba önceki gece yüzünden onu cezalandırıyorlar mıydı? Ders çalışması gerekirken arkadaşlarıyla dışarı çıkmış, dönüşte de babasıyla tartışmıştı. Herkes neredeydi? Neden ailesi ortadan kaybolmuştu? 
Bu gizemin üzerinden yirmi beş yıl geçse de, Cynthia’nın kafası hala cevaplanmamış sorularla doluydu. Ailesi öldürülmüş müydü? Yoksa kaçırılmış mıydı? Eğer hayattalarsa onu neden terk etmişlerdi?


Cynthia ergenlik döneminde bir genç kızdır. Bir gece babasının onaylamadığı erkek arkadaşıyla gizlice buluşmuş ve babasına yakalanmıştır. Eve döndüklerinde Cynthia ailesi ile tartışıp odasına çekilir ve alkolün etkisiyle sızar. Sabah uyandığında ev çok sessizdir, başta bunu garipsemez. Fakat evde sabah kahvaltı yapıldığına dair bir iz bulamayınca ve anne babasının arabasının olmadığını görünce Cynthia telaşlanır. Ailesi gerilerinde hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur.

Aradan 25 yıl geçer. Cynthia, Terry adında bir lise öğretmeni ile evlenmiştir ve 8 yaşında bir kızları vardır. Ailesini kaybetmenin getirmiş olduğu travmayı geçen zamana rağmen atlatamamıştır. Kayıp insanları bulma alanında meşhur olmuş bir programa katılır. Programla beraber geçmişin hayaletleri uyanır ve Cynthia için çözülmesi gereken bir bulmaca ortaya çıkar.

Öncelikle herhangi bir Jodi Picoult kitabı okuduysanız bu kitabı onun kitaplarına benzetebilirsiniz. Açıkçası bana benzer bir tat verdi :) Kitap akıcı ve fazlasıyla merak uyandırıcı. Sürekli Cynthia'nın ailesine nolduğuyla ilgili düşünüyorsunuz ve bir süre sonra meraktan elinizden bırakamayacak hale geliyorsunuz.  Üslup olarak sade. Okuması kolay bir kitap. 
Kitapta bir diğer dikkatimi çeken ve hoşuma giden şey ise olayların Cynthia'nın kocası Terry'nin bakış açısıyla anlatılması. Bu arada Terry'e hayran kaldığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Adam sabır taşı resmen, zaman zaman Cynthia'ya sinir olmadım değil. Fakat ben mi çok düşündüğüm için çabuk çözdüm bilmiyorum ama kitabın yarısında nolduğunu tahmin ettim. Sonunu okuduğumda da tahminimde yanılmadığımı anladım. Dikkatli okuyucular olayı erkenden çözecektir :)

Sonuç olarak okumanızı tavsiye eder miyim? Evet. Konusu klişe değil ve bu da kitabı okumak için başlı başına bir sebep. İçerik olarak psikolojik gerilim ve polisiye diyebiliriz, elbette bir miktar dram da mevcut :) Hep aynı konuları okumaktan sıkıldıysanız, "Vedaya Zaman Yok" kitabına bir şans verin derim.

Keyifli okumalar.

5 Nisan 2015 Pazar

Sarah Jio - Mart Menekşeleri



Herkesin çoktan okuyup bitirdiği Sarah Jio kitaplarına ben daha yeni başladım. Ve başlangıcı da "Mart Menekşeleri" ile yaptım. Bloga bakınca da anlaşıldığı üzere genel olarak polisiye/gerilim ağırlıklı okuyorum. Ama böyle dram/aşk konulu kitaplar da hoşuma gitmiyor değil :) Bu kitaplar ilk çıktığında öylesine popüler olmuştu ki alıp okuyasım gelmemişti. Fazla popüler şeyler bende itici bir etki yaratıyor sanırım. Ama arkadaşımın elinde de bu kitabı görünce dayanamayıp başladım ve 1 günde bitirdim. Hemen yorumlara geçiyorum.

Kitabın arka kapağı bize konu ile ilgili fazlasıyla ipucu veriyor zaten:

"Gerçek aşkı yaşadığına inanan ünlü yazar Emily Wilson, kocasının başka bir kadını ona tercih ettiğini öğrenince, hayal kırıklığına uğrar. Tüm bu olanlara rağmen yine de tek bir damla gözyaşı dökmez. 

Büyük yengesi Bee, Mart ayını Bainbridge Adası’nda geçirmesi için onu davet eder. Emily ruhunda açılan yaraların iyileşmesi umuduyla, bu teklifi kabul eder. 
Adanın mistik havasıyla huzuru yakalamaya çalışan Emily, 1943 yılında yazılmış kırmızı kadife kaplı bir günlük bulur. Bu günlük onu geçmişin tozlu sayfalarına hapsolan gerçek bir aşk hikâyesine ve altmış yıllık bir aile sırrına götürecektir."

   Kitap geçmişle şimdiki zaman arasında kurulan bir köprüyü anlatıyor aslında. Emily bulduğu günlük ile sırlarla dolu aile geçmişinin kapısını aralıyor. Bu sırada da Jack ile tanışıyor. Bir yandan duygu karmaşıklığı bir yandan geçmişe duyduğu merak ile bulduğu ipuçlarını birleştirerek olayı çözümlüyor. Ama şunu söylemek gerekir ki kitabın yarısından sonra olayı çözüyorsunuz zaten :) En azından ben sonunu genel olarak tahmin ettim.

 Kitaptaki karakterler ne çok derin ne çok yüzeysel anlatılmış. Üslup güzel ve sade. Bu da kitabı fazlasıyla akıcı kılıyor. Emily'nin arkadaşı Annabelle karakterine de bayıldım. Günlük kısımları ise kitapta büyük keyifle okuduğum kısımlardı. 

Sonuç olarak beğendiğim bir kitap oldu.  Aslına bakarsanız tam da bir ağacın altında ya da plajda deniz kokusu eşliğinde okunacak kitaplardan. Tam bir keyif kitabı :) 

Yeni kitaplarla görüşmek dileğiyle... :)