27 Ekim 2015 Salı

Markus Zusak - Kitap Hırsızı



Hepinize merhaba :)

Bugün sizlere uzun bir sürece yayarak okuyabildiğim keyifli ve farklı bir anlatıma sahip bir kitaptan bahsedeceğim: "Kitap Hırsızı"

Liesel Meminger, annesi ve kardeşiyle yaptığı tren yolculuğunda kardeşini kaybeder. Kardeşini soğuk bir mezarlıkta bıraktıktan sonra bir kitap görür ve Liesel ilk kitabını çalar: "Mezar Kazıcının El Kitabı"
İlk kitap hırsızlığından bir kaç gün sonra Liesel, Hubermann ailesine evlatlık verilir. Nazi Almanyası döneminde ailesini kaybedip yeni bir hayata başlamak zorunda kalan Liesel için tek hayat kaynağı mezarlıktan çaldığı kitabıdır. 
Bir süre sonra Liesel, Hubermann ailesine alışmaya başlar. Özellikle üvey babası Hans ile aralarında güçlü bir bağ oluşur. Hans, Liesel'e okumayı öğretir ve Liesel'in ilk çaldığı kitabı beraber okuyup bitirirler. 
Bir gün Hans'ın geçmişinden biri hayatlarına girer: Yahudi boksör Max Vandenburg
Bir yahudiyle konuşmanın bile suç sayılabileceği bir dönemde Hubermann ailesi bir yahudiye kapılarını açar ve bodrumda gizlenen Max ile Liesel arasında bir dostluğun temelleri atılır.

Kitapta özellikle hoşuma giden iki bölüm oldu. Birincisi kitapta yaşanan olayların "ölüm"ün bakış açısından anlatılması. İkincisi ise Max'in Liesel için hazırladığı resimli kitap. Sanırım kitabı okurken duygulandığım tek yer Max'in kitabının resmedildiği yerdi :)

Kitap Hırsızı, benim için kolay okunan keyifli bir kitap oldu. Olay örgüsü biraz daha güçlü olabilirdi belki ama bu haliyle de beğenimi kazandı.

Keyifli okumalar.

11 Ekim 2015 Pazar

Josh Malerman - Kafes



Merhabalar :)

Yine uzun bir ara oldu malesef ama şu sıralar okuma isteğimde bir gerileme mevcut. Bugün sizlere tanıtacağım kitabı 10 gün gibi uzun bir süreçte bitirebildim. Kitap okunmayacak kadar kötü olduğundan değil tabi :) benim okumak için zaman bulamamamdan, zaman yaratamamdan kaynaklı bir şey. Daha fazla lafı uzatmadan hemen "Kafes" kitabı hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle konumuzdan bahsedecek olursak romanımız ilginç bir konuya sahip:

 Dünya'da aniden ilginç ve ölümcül bir salgın baş göstermiştir. İnsanlar dışarda gördükleri bir varlık yüzünden akıllarını yitirip kendilerini vahşi şekilde öldürmektedirler. Fakat dışarıdaki bu "şey"in ne olduğunu, neye benzediğini onu görenler haricinde bilen yoktur. İnsanlar bir süre sonra kendilerini korumak için evlerinin camlarını kapatmaya, dışarı çıkarken gözlerini bağlamaya başlarlar. Tüm bu keşmekeşin ortasında kalanlardan biri de Malorie'dir. Üstelik yalnız değildir; karnında taşıdığı bir de bebeği vardır. Ablasının kendini öldürmesiyle, gazetede gördüğü bir ilan sonucu yola çıkar. İlanda bu olaylardan sağ çıkanların toplanabileceği bir ev adresi belirtilmiştir. Malorie bu "şey"le beraber savaşacağı insanların yanına varır ve bundan sonra onlar için karanlık bir mücadele başlar. 

Okuyunca gerçekten ilginç ve hoş gelen bir konusu var. Fakat ben işleyiş açısından yetersiz buldum ne yazık ki. Özellikle insanların ölümüne sebep olan varlıklarla ilgili bir açıklama yapılmaması benim açımdan konuyu biraz eksik kıldı. Onun haricinde psikolojik gerilim açısından başarılı diyebiliriz. Fakat aday olduğu ve kazandığı "en iyi korku romanı" ödüllerinin hakkını verebilmiş mi tam emin olamıyorum :)

Bu tarz kitapları çok fazla okuyan ve dolayısıyla çıtası yüksek olan biri olarak benim için ortalama bir romandı. Yine de bir şans verilebilir, eminim beğenenler de olacaktır.

Keyifli okumalar.